Seramik Yapmaya Başlamak İsteyenlere: Püf Noktaları ve Deneyimlerim
Seramik: Taşın, Toprağın ve Hayatın Hikâyesi
Seramik çamurun nereden geldiğini merak ettiniz mi ya da onu herhangi bir çamurdan farklı yapan şeyin ne olduğunu? Seramik çamuru aslında yorgun bir kayadır ve dünyadaki tüm yaşamın kaynağıdır. Kil, granit kayasının milyonlarca yıl boyunca rüzgâr, yağmur ve buzun aşındırmasıyla oluşur. Granitteki mineraller, birbirinin üzerinde kayabilen ince, düz parçacıklara ayrışır; böylece kaygan, şekil alabilen bir çamur ortaya çıkar. Kil, milyonlarca yıl boyunca sıkışırsa şist taşına; şist de daha uzun süreçlerde kayrak taşına dönüşür. İlginçtir, bu taşları öğütüp toz haline getirip suyla karıştırırsanız, yeniden yoğrulabilir bir kil elde edersiniz.

Bugün birçok insan için seramik, ya bir hobi ya da mutfaktaki tabak-çanak ihtiyacını karşılayan bir zanaattir. Oysa biz çamuru yoğurup fırına verdiğimizde, çok daha derin bir şey yaparız: Doğanın milyonlarca yılda gerçekleştirdiği bir mucizeyi hızlandırır, kendi ellerimizle yeniden yaratırız. Kullandığımız kil bir zamanlar taştı; volkanlardan çıkan magmanın soğuyup rüzgâr ve suyla yavaş yavaş ayrışmasıyla oluştu. Biz onu şekillendirip yüksek sıcaklıklarda pişirdiğimizde, içindeki mineraller tekrar bağlanır ve çamur yeniden taş benzeri bir yapıya kavuşur. Farkında olmadan, doğada milyonlarca yılda gerçekleşen taş oluşum döngüsünü atölyede taklit ederiz. Seramik sadece estetik ya da işlevsel bir üretim değil; aynı zamanda insanın, doğanın büyük döngülerinden birini elleriyle yeniden yaratma çabasıdır.
Kilin, aslında dünyadaki yaşamın temel kaynaklarından biri olduğunu daha önce konuşmuştuk. Bilim insanları, yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamın henüz yok olduğu erken Dünya koşullarını laboratuvarda yeniden oluşturmak için, amonyak, hidrojen, su gibi basit maddeleri cam bir şişeye koydular. Sonra bu şişeyi, aşırı sıcak, soğuk ve elektrik deşarjları gibi zorlu koşullara maruz bıraktılar. Ortaya çıkan şeyse hayatın yapı taşları olan aminoasitlerdi. Bir başka deneyde ise aynı şişeye kil de eklendi. Sonuç gerçekten büyüleyiciydi: Aminoasitler, kilin mikroskobik katmanları arasında bir araya gelip, RNA benzeri daha karmaşık yapılar oluşturdular. Bu, hayatın başlangıcında toprağın yaşamın korunup düzenlenmesinde hayati bir rol oynadığını gösteriyor.
Araştırmacılar giderek, Dünya’daki yaşamın kil açısından zengin topraklarda doğmuş olabileceğini düşünüyorlar. Kuran-ı Kerim’de, insanın “ateşte pişirilmiş toprak kaplar gibi kurutulmuş çamurdan” (Rahman 14) ve “kuru, şekillendirilmiş bir balçıktan” (Hicr 26) yaratıldığı anlatılır. Taha Suresi’nde ise “Sizi topraktan yarattık, yine toprağa döndüreceğiz ve bir kez daha ondan çıkaracağız” buyrulur. Hz. Âdem’in isminin “esmer toprak” anlamına gelmesi de, insanın yeryüzünün toprağından yaratıldığına dair güçlü bir işarettir.
Elimizde şekillendirdiğimiz o sıradan görünen çamur, sadece bir malzeme değil; milyonlarca yıl önce yaşamın ilk tohumlarının atıldığı, derin anlamlar taşıyan bir madde. Toprağın bizdeki yansıması, var oluşumuzun en temel parçası. Toprak, hem geldiğimiz yer hem de döneceğimiz yer… belki de bu yüzden ona şekil vermek, bir yandan kendimize dokunmaktır.
Seramik 101
Aslında hikaye binlerce yıl önce, insanların ince taneli toprağa yani bugün “kil” dediğimiz malzemeye şekil verip sonra da onu ısıtarak dayanıklı kaplar yapmayı keşfetmesiyle başlıyor. O günden beri seramik yapımında bazı temel aşamalar hiç değişmedi.
Öncelikle, yapılacak işe göre doğru çamurun seçilmesi çok önemli. Mesela porselen, yüksek sıcaklıklarda pişirilen, beyaz ve parlak yapısıyla zarafet simgesi. Kaolin denilen özel bir kil kullanılır ve 1200-1400°C gibi yüksek sıcaklıklara dayanabilen fırınlar gerektirir. Daha günlük kullanıma uygun, sağlam ve dayanıklı ürünler için taş çamuru yani stoneware tercih edilir. Bu da yüksek sıcaklıklarda pişer, su geçirmez ve uzun ömürlüdür. Bir de earthenware yani toprak çamuru var; daha düşük sıcaklıklarda pişer, genellikle dekoratif objelerde ya da heykellerde kullanılır ve sırlandığında su geçirmez hale gelir.
Çamur seçildikten sonra şekillendirme aşaması başlar. Bu aşama, seramik yapımının en keyifli kısmıdır diyebilirim. Çamuru elle şekillendirebilirsiniz, özel aletler kullanabilirsiniz ya da çömlek çarkına oturup kendi yaptığınız parçayı dönerek yaratabilirsiniz. Çark özellikle dairesel, simetrik ürünlerde harikalar yaratır; ama heykel ya da özgün tasarımlar için tamamen el emeği gerekir.
Şekillendirdiğiniz ürünü süslemek, desenlemek ise bir sonraki aşama. Burada farklı tekniklerle boyama yapılır, bazen ince fırçalarla ince detaylar eklenir, bazen de rengarenk sırlarla oyunlar oynanır. Ürüne hem estetik hem de koruyucu bir tabaka kazandırmak için sır tabakası uygulanır. Sır, seramiğe camsı parlaklık verir ve suyun içeri girmesini engeller.
Son olarak, tüm bu emeğin karşılığını almak için ürün fırına verilir. Pişirme süreci seramiği sertleştirir, dayanıklılığını artırır ve kalıcı hale getirir. Bazı ürünler çift pişirilir; yani önce şekillendirilir, sonra sırlandıktan sonra tekrar pişirilir. Bu iki aşamalı pişirme, özellikle ince işçilik gerektiren ve suya dayanıklı ürünlerde tercih edilir.
Seramik fırınları çoğunlukla 1000°C’nin çok üstünde sıcaklıklara ulaşır ve pişirme süresi günlerce sürebilir. Genel hatlarıyla seramik bir ürün elde etmek için bu beş aşamadan geçmek gerekir ancak ben size biraz da kendi deneyimlerimden bahsetmek istiyorum.
Atölyede İlk Gün: Çamurla Tanışma
Yeni bir hobi edinmeye karar verdiğim 2024 Ocak ayında, kısa bir araştırma sonucu evime yakın bir seramik atölyesi buldum ve hemen derslere başladım. Lussoterra Seramik Atölyesi’nde ilk gün beni Behiye ve Nilgün hocalarım karşıladı. Sıcacık bir ortam vardı; hem sohbet ediyor hem de seramikle ilgili tüm püf noktaları öğreniyordum.
İlk iş olarak çamur aldım ve derse “öküz başı” denilen yoğurma tekniğiyle başladım. Bu yöntem, çamurun içindeki hava kabarcıklarını yok etmek için kullanılıyor. Çünkü içinde hava kalan ürün, fırında patlayabiliyor. Ardından 2 cm kalınlığında iki çubuk arasında, merdane yardımıyla çamuru levha haline getirdim. Meğer atölyede herkes ilk derste kupa yaparmış. Ben de kendi kupamın gövdesi ve tabanı için, levhadan bir dikdörtgen ve çevresini saracak uzunlukta bir daire kestim.
Parçaları birleştirmek için “çentikleme” işlemine geçtik. Bunun için kurumuş çamur parçalarını su ve biraz sirkeyle karıştırarak “balçık” adı verilen yapıştırıcıyı hazırladım. Yapıştıracağım yerleri özel bir aletle pürüzlendirip balçığı sürdüm ve parçaları birleştirdim.

Burada pürüzsüz bir yüzey elde etmek önemli. Bisküvi pişirimi (sırlamadan önce yapılan ilk fırınlama) sonrası zımpara ile pürüzler giderilebilir, ama Behiye Hocam hep “mümkün olduğunca ilk aşamada temiz çalışın” derdi. Bu aşamada “sistre” denilen aleti çok kullandım.
Tam da bu noktada kupamı sarıp sarmalayıp bir iki hafta sabırla beklemem gerekti en sevmediğim kısım bu oldu çünkü sonucu görmek için sabırsızlanıyordum. Eğer açıkta bırakırsanız hızlıca kuruyor ürününüz ama her bölgesinden eşit kurumadığı için çatlaklar meydana geliyor ve çöp oluyor. O yüzden bir naylonla güzelce kapatıp ara ara da kontrol ederek kurutmak gerekiyor.
Kupam kuruduktan sonra atölyede bisküvi fırınına girip pişti. Çıktığında önceki haline göre daha sert ve dayanıklı, boyanmaya ve sırlanmaya hazır haldeydi. Seramik boyalarıyla desen verdim, ardından sır aşamasına geçtik. Sırlamada 3 kat uygulanıyor, ama ne çok kalın ne de çok ince olmalı. Çok ince olursa gıda ile temasa uygun olmaz, zamanla çatlar; çok kalın olursa da sır dökülebilir.
Fırından çıktığında kupam camsı, parlak bir yüzeye kavuşmuştu. Böylece ilk eserimi tamamlamış oldum.
Sonraki haftalarda farklı ürünler, farklı teknikler denedim. Her hafta cuma günkü dersimi iple çekiyordum. İşte Lussoterra’da yaptığım seramiklerden bazıları…